Felsefede Külli Ne Demek ?

Aydin

New member
**Felsefede Külli Nedir?**

Felsefede "külli" terimi, özellikle Aristotelesçi düşünce içinde yer alan ve genelde "genel", "evrensel" ya da "bütünsel" anlamlarına gelen bir kavramdır. Bu terim, bireysel olanın (cüz'i) karşıtı olarak kullanılan bir felsefi kategori olarak karşımıza çıkar. Külli, bir tür soyutlama ve genelleme sürecinin sonucunda ortaya çıkar. Bu kavram, çok daha geniş bir anlayışa işaret eder ve bireysel, somut varlıkların ötesine geçerek, bu varlıkların ortak özelliklerini, türlerini ve sınıflarını ifade eder.

**Külli Kavramının Felsefi Temelleri**

Külli, felsefede genel olanı anlatmak için kullanılan bir terimdir. Özellikle Aristoteles’in *Organon* adlı eserinde ve onun mantık anlayışında önemli bir yer tutar. Aristoteles, evrende her şeyin belirli bir doğaya sahip olduğunu ve bu doğanın belirli kategorilere ayrılabileceğini öne sürer. Bu bağlamda, küllî kavramı, genellikle bir sınıfın ya da türün tüm üyelerine atıfta bulunan bir terim olarak düşünülür.

Örneğin, "insan" kavramı bir küllîdir çünkü tüm insanları kapsayan bir genel anlam taşır. Ancak bir insan, özel bir varlık olup bir cüz’üdür. Aristotelesçi mantık, cüz’i ve küllî arasında bu tür farklar yaparak, evrendeki varlıkları sınıflandırmaya çalışır.

**Külli ile Cüz’i Arasındaki Farklar**

Felsefede "külli" ve "cüz’i" kavramları, birbiriyle sıkça karşılaştırılır. Cüz’i, bireysel ve somut olanı ifade ederken, küllî evrensel ve soyut olanı ifade eder. Örneğin, "bir ağaç" bir cüz’üdür çünkü tek bir varlığa işaret eder ve belirli bir yerde bulunur. Oysa "ağaç" kavramı, bir küllîdir çünkü ağaçlar sınıfına ait tüm bireyleri kapsar.

Bu ikilik, mantık ve ontoloji alanında önemli bir tartışma konusu oluşturur. Küllî’nin yalnızca soyut bir düşünce ya da kavram mı olduğu, yoksa gerçekte varlık dünyasında bir karşılığı olup olmadığı sorusu, filozofların üzerinde uzun süre düşündüğü bir problemdir.

**Külli ve Bireyler: Varlığın ve Bilginin Yapısı**

Külli kavramı, varlık ve bilgi anlayışında büyük bir role sahiptir. Küllî’nin, bireysel varlıklara nasıl etki ettiğini anlamak için Aristotelesçi ontolojiyi incelemek faydalıdır. Aristoteles, varlıkları "bütünsel" bir şekilde anlamaya çalışır; bu, her şeyin bir tür ve örüntü içerisinde düzenlendiği düşüncesine dayanır. Küllî düşünce, varlıkların genel özelliklerini ve benzerliklerini anlamamıza yardımcı olurken, cüz’î düşünce ise her bir varlığın özel ve özgül yönlerini anlamaya çalışır.

Felsefi açıdan, bilginin oluşumu da bu iki anlayışa dayanır. Küllî bir bilgi, genellikle genelleme yoluyla elde edilir. Örneğin, doğa bilimlerinde yapılan araştırmalar çoğunlukla evrensel yasaları ve ilkeleri ortaya çıkarmayı hedefler. Ancak bu ilkeler, her bireysel olayı anlamada bize yardımcı olabilirken, tam anlamıyla bireysel ve özgül bir bilgiyi oluşturmazlar.

**Külli ve Metafizik Düşünceler**

Metafizikte, küllî kavramı daha derin ve soyut bir anlam taşır. Aristoteles ve takipçileri, evrendeki varlıkları sınıflandırarak bir tür kozmik düzen anlayışına ulaşmak istemiştir. Bu bağlamda, küllî evrenin yapı taşı olan prensiplere işaret eder. Bir şeyin küllî anlamda var olup olmaması, o şeyin kendi içinde bir tür genel yapıyı, düzeni ve amacıyı taşıması gerektiği anlamına gelir.

İslam felsefesinde de küllî kavramı önemli bir yer tutar. İslam filozofları, özellikle Farabi ve İbn Sina gibi düşünürler, evreni bir bütün olarak görmekte ve varlıkların küllî yönlerinin evrensel bir düzene işaret ettiğini savunmuşlardır. Bu anlayışta, Allah’ın birliği ve evrende her şeyin bir anlamı olduğu düşüncesi ön plana çıkar.

**Küllî Kavramı ve Epistemoloji: Bilgiye Yaklaşım**

Epistemolojide, yani bilginin doğası ve sınırları üzerine yapılan tartışmalarda, küllî kavramının önemi büyüktür. Küllî bilgiler, genel doğruları ifade ettiğinden, bireysel gözlemlerden çok daha geniş bir perspektife dayanır. Bu bağlamda, bir fenomenin cüz’i (bireysel) özelliklerinden yola çıkarak genelleme yapmak, epistemolojik açıdan bir risk taşıyabilir. Çünkü küllî bilgi, her zaman soyut ve genelleştirilmiş bir içerik sunduğu için, somut olayların her yönünü kapsamayabilir.

Bilgi, felsefede genel geçer ilkeler ve kanunlar etrafında şekillenir. Bu ilkeler, bir anlamda küllî bilgiye dayalıdır. Örneğin, doğa yasaları, kimya ya da fizik gibi alanlarda genelleme yaparak doğru bilgiler elde ederiz. Ancak her bireysel gözlem bu genel yasaya uymayabilir. Bu nedenle, küllî bilgiyle cüz’i bilgi arasındaki dengeyi kurmak, doğru bir epistemolojik yaklaşımın temelini oluşturur.

**Külli'nin Günlük Yaşamdaki Yeri**

Felsefede küllî kavramı, soyut düşüncenin bir ürünü olsa da, gündelik yaşamda da etkilerini gösterir. İnsanlar, hayatlarında sürekli olarak genellemeler yapar ve bu genellemeler küllî düşüncenin bir parçasıdır. Örneğin, "tüm insanlar ölümden kaçamaz" gibi bir ifade, küllî bir genelleme olarak düşünülebilir. Bu tür ifadeler, belirli bir gözlemin ötesine geçerek, toplumsal ve kültürel yapıları da şekillendirir.

Toplumsal sınıflandırmalar ve gruplamalar da, kısmen küllî düşüncenin bir yansımasıdır. İnsanlar, toplumlar, kültürler ve davranış biçimleri, bu tür genel anlayışlara dayalı olarak tanımlanır. Ancak, bireylerin özel deneyimlerinin her zaman bu genellemelerle örtüşmediğini görmek de mümkündür. Bu da küllî düşüncenin sınırlılığını gösterir.

**Sonuç: Küllî’nin Felsefi ve Pratik Önemi**

Felsefede "küllî" kavramı, yalnızca soyut bir düşünce değil, aynı zamanda dünyayı anlama ve yapılandırma biçimidir. Bireysel ve özel olanın ötesine geçerek evrensel bir düzen, bilgi ve varlık anlayışına katkıda bulunur. Küllî düşünce, soyutlanmış gerçekliklere, doğa yasalarına ve evrensel ilkelerle şekillenen bir bakış açısına olanak tanır.

Ancak küllî düşünce, her zaman somut ve özel durumlardaki ayrıntıları kapsamaz. Bu nedenle, felsefi tartışmalar, küllî ve cüz’i arasında denge kurmaya çalışarak daha kapsamlı bir bilgi ve anlam arayışına yönelir. Küllî’nin, yalnızca teorik bir kavram değil, günlük hayatta da etkisini gösteren önemli bir düşünsel yapı olduğunu unutmamak gerekir.